SÖZ VARLIĞI Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer 2010 BİR GAZEL KARŞISINDA SÜJE veya …ÜSTÜ OKUMA; SADECE GÜZEL Resul KAYA  ÖZET Edebî bir eser karşısında tavrın ne olduğu tartışmalı bir konudur. Tartışmanın merkezinde edebî eserin ne olduğu, bu eser karşısında süjenin özellikleri ve bunların süreçle olan ilgisinin hangi boyutta olduğu konuları vardır. Diğer taraftan sanat eserinden oluşan hazzın güzel kavramıyla ilgisinin, derinliklerinin, sürekliliğinin olup olmadığı ayrı tartışma noktalarıdır. Bu çalışmada edebî eser karşısında süjenin süreç içerisinde konumundan bahsedilip, sürecin bütün bir faaliyeti yöneten unsur olup olmayacağı görülmek istenmiş, sonrasında güzelin bütün bu tavrı nasıl yönlendirdiği vurgusu yapılmıştır. Anahtar Kelimeler: Edebî eser, süje, süreç, güzel. SUJE BEFORE A GAZZEL OR …HIGHER READING: ONLY BEAUTY ABSTRACT What is the attitude towards a literal work is a controversial issue. At the centre of the controversy there are some basic concerns like what is a literal work, the characteristics of suje towards this work and how all these are affected by the process etc. On the other hand the depths and continuity of the relations between the pleasures emerged from the art work and the concept of beauty is another topic of discussion. In this work in order to see whether the process is the factor that manages the whole activity the position of suje during the process towards a literal work is going to be touched  ArĢ. Gör. Balıkesir Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi resulkaya_25@hotmail.com mailto:resulkaya_25@hotmail.com Bir Gazel Karşısında Süje veya… 315 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer 2010 upon then how the beauty affects this attitude is emphasized. Key Words: literal work, suje, process, beauty. Giriş Edebiyatla ilgili bir metinle ilk karĢılaĢma anında, sonrasında, metnin yaĢantının parçası olması süresi içinde süjenin düĢünce, hayal, ruh, reel dünyasında ne olup bitmektedir? Bu anlamda süje için metin nedir, metin karĢısında süje nedir? Böylesi baĢlayan bir süreç hangi boyutlara kadar gider? Son sınır nedir? Bu çalıĢmada yukarıdaki Ģekilde baĢlayan sürecin süjede nasıl devam ettiği göstergeleri sunulacaktır. BaĢlayan böylesi bir sürecin devam edip etmeyeceği, devam ederse nereye kadar, nasıl devam edeceği bilinmemektedir. ÇalıĢmanın amacı bir sanat eserinin değerlendirilmesinde sürecin yöntem olarak kullanıp kullanılmayacağını belirleyebilmek veya sürecin yöntem oluĢturmada etkisinin olup olmayacağını görebilmek için bir zemin oluĢturabilmektir. Süjede baĢlayan bu süreç Ģu an devam etmektedir. Bu sürecin nasıl baĢladığı, Ģimdiye kadar nasıl devam ettiği ile ilgili tespitlerin öncelikle belirtilmesi gerekli görülüyor. Metinle İlk Karşılaşma Öncesi Zihnî Durum Bu çalıĢmanın öncesinde -Ģimdi de olduğu gibi- edebiyatla ilgili metinlerin hangisinin sanat eseri olduğu ile ilgili belirlemenin süje tarafından yapılması gerektiği savunulmuĢtur. Zira süjenin anladığı anlam özeldir. Hayatın süjece yaĢanması gibi özeldir. Nasıl genel bir hayat içerisinde kiĢi kendi hayatına özel bir anlam, özel bir varoluĢ özelliği veriyorsa kendi okuduğu bir metni anlamada da özel bir tutum takınmak ister. Edebî bir eserin süjece algılanmasından, özellikle haz boyutunda algılanmasından öte ne vardır? Sanat eserinin böyle anlam kazandığı, süjede anlam kazandığı düĢüncesi bir anda düĢünülmüĢ değildir. Zaman içerisinde, bu düĢünce sürecinden karĢılaĢılan her metin bu anlamda payına düĢeni almıĢtır. Bu düĢünceden hareketle bir edebî metnin ne anlama geldiğini, onun tam olarak ne olduğunu belirleyen unsurun süreç olup olmadığının pratikte gösterilip gösterilmeyeceği hep düĢünülmüĢ, 316 Resul KAYA Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer 2010 sürecin böylelikle yöntem olarak kullanılıp kullanılmayacağı hep merak edilmiĢtir. Bu meraktan hareketle yukarıda bahsedilen süreç yönteminin edebî bir eserde uygulanıp uygulanmayacağı fikri zihinde kendiliğinden canlanıverdi. Zihindeki bu canlanmanın hemen ardından edebiyat alanındaki metinlere bakılarak süjenin sürecinin nasıl iĢlediği görülmek istendi. Ġlk olarak ele geçen metinler okundu. Bu metinler zihnî bir hazır bulunuĢluk olmadan rastgele okundu. Okumalar sırasında süjenin metni kendi anlaması gibi diğer süjelerin de kendi süreçlerini nasıl yaĢadıkları merakı uyanıverdi. Zincirleme olarak da bir metnin anlaĢılması için süjelerin katkısının ne olup olmadığı düĢünülüp, genel bir sürecin nasıl iĢlediğini görmenin iĢe yarar olabileceği heyecanı duyuldu. Böylelikle genel bir sürecin nasıl iĢlediği görülebilirdi. Bu sırada yeni bir süreci baĢlatmak mümkün olmadığından, önceden baĢlamıĢ bir sürece dâhil olmak gerektiği anlamlı göründü. Zira yüzyıllardan beri birikerek gelen edebiyat dünyasının bir anlam geleneği vardı ve bu geleneği göz ardı etmek olmazdı. Diğer yandan süjenin kendini anlam konusunda özgür hissetmesi gerektiği düĢüncesinden vazgeçilemiyordu. Tam da bu sırada hem önceden baĢlayan bir sürece dâhil olunabileceği hem de süjenin kendi sürecini diğer yandan devam ettirebileceği akla geldi. Bu noktada önceden ele alınmıĢ bir eser bulmak gerekliydi. Bu ele almanın süje tarafından bilinmemesine dikkat edildi. Zira süjenin edebî bir eserle ilk karĢılaĢmasında kendi özgün sürecini bir hazır bulunuĢluk olmadan baĢlatmasının uygun olabileceği düĢünüldü. Bu ilk karĢılaĢma sonrası ele alınan çalıĢmaya bakılarak önceden baĢlayan sürece süje dâhil edilmeye çalıĢıldı ama önceden söylenildiği gibi süreç içerisinde diğer süjelerin iĢleyiĢi nasıl etkileyeceği bilinmemektedir. Metinle İlk Karşılaşma Yukarıda söylenildiği gibi ilk olarak daha önce ele alınmıĢ bir metin bulmak gerekirdi. AraĢtırmalar sırasında tahlil edilmiĢ değiĢik çalıĢmalara ulaĢıldı, bunların bir kısmı daha önce bilinen/okunmuĢ/anlamlandırılmıĢ olduğundan bir kısmının da tahlilleriyle okunmuĢ eserler olmasından dolayı tercih edilmedi. Süje için ilk defa karĢılaĢılan bir metin olmalıydı. Zira ilk okuma edebî bir metnin anlam ve haz boyutunda değerlendirilmesi için önemlidir. Çünkü süjenin sürecini baĢlatan ve nasıl bir süreç takip edeceğini belirleyen aslında bu ilk okumadır. Diğer yandan ilk karĢılaĢılan bu metnin önceden ele alınmıĢ olması gerekliydi. Böylelikle hem önceden baĢlayan bir sürece dâhil olunabilir hem de ilk okumanın Bir Gazel Karşısında Süje veya… 317 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer 2010 süjede nasıl bir süreci baĢlattığı görülebilirdi. Genel süreç ve bu sürecin içinde süjenin sürecinin özellikleri tespit edilebilirdi. Bu düĢünceler doğrultusunda araĢtırmalar sırasında “Kadı Burhaneddin’in Bir Gazelinden Hareketle” 1 baĢlıklı çalıĢma dikkat çekti. Bu çalıĢmaya konu edilen Ģiirin okunmasıyla süjedeki süreç baĢlamıĢ oldu. ÇalıĢmaya konu edilen Ģiir aĢağıdaki gibidir: ġâhâ senüñ camâlüñi göreyim andan öleyim SusamıĢam visâlüñe ireyim andan öleyim Bunca zemân lebünçün saçuñ karañusındayım Âb-ı hayât kandadur sorayım andan öleyim Dün gice düĢde ben seni benümile göriridüm Bu düĢümün ta’bîrini yorayım andan öleyim Bezm-i ezelde ireli cânuma aĢkı hüsnünüñ Ġrimedim varamadım ireyim andan öleyim Canum u aklum u göñül zülfüñ içinde yitdiler TeĢvîĢ eğer olmazısa tarayım andan öleyim 2 Metni İlk Okuma ġiirde Ģairin belirli isteklere kavuĢma dileğinde bulunduğu anlaĢılmaktadır. ġair, Ģiirinde bahsettiği isteklere kavuĢtuktan sonra ölmek istediğini belirtiyor. ġiir boyunca da bu isteklerini sıralıyor. ġiir boyunca Ģair birisine hitap etmektedir. Hitap ettiği kiĢi ikinci tekil Ģahıstır. ġairin istekleri de yine bu ikinci tekil Ģahısla ilgilidir. Bu Ģahsın özelliklerinin ne olduğu, kim olduğu konusunda bir netlik yok. KarĢısındaki kiĢiye “ġâhâ” diye seslense de bu kiĢinin gerçekten Ģah mı olduğu, Ģairin gönlünün Ģahı mı olduğu, Ģahtan kastının yaratıcı mı olduğu soruları akla geliyor. “senüñ camâlüñi göreyim” derken Ģahın kim olduğu noktasında ipuçları var gibi. YaĢarken yüzünü görmek istediği varlığın bu anlamda yaratıcı olamıyacağını buradan çıkarabiliriz. Zira yaratıcının yüzü yaĢarken somut anlamda görülemez. Geriye yüzünü görmek istediği kiĢinin 1 Atabey Kılıç, “Kadı Burhaneddin’in Bir Gazelinden Hareketle”, Klâsik Türk Edebiyatı Üzerine Makaleler, Turkish Studies Publication, Ankara, 2007, s. 466–469. 2 AraĢtırmalar sırasında karĢılaĢılan çalıĢmaya konu edilen Ģiirdir. Dolayısıyla Ģiir, çalıĢmada verildiği Ģekilde buraya alınmıĢtır. 318 Resul KAYA Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer 2010 insan olduğu ihtimali güçlü olarak kalmaktadır ki bu insanın da kim olduğu hâlâ meçhuldedir. ġairin karĢısındaki kiĢiyi tek bir defa mı görmek isteyip istemediği, ilk mi, son mu görmek isteyip istemediği bu meçhullüğü artırmaktadır. ġair, “seni son kez göreyim, seni bir defa göreyim” gibi ifadeleri kullanmıĢ olsaydı belirsizlik ortadan kalkacaktı. ġiir boyunca Ģairin hitap ettiği kiĢinin tam olarak kim, ne olduğu belirsizliği devam etmektedir. ġairin karĢısındaki kiĢinin dudaklarını öpmek istemesi, onu rüyasında görmek istemesi bu kiĢiden kastının sevgili olduğunu akla getirse de “bezm-i ezel”den beri karĢı tarafla aĢinalığının olduğunu belirtmesi Ģiirde dinî anlamların olabileceğini düĢündürmektedir. Şiirin Şerhinin/ Açıklanmasının/Yorumunun/Çözümünün/ Okunması Daha önce bahsedildiği gibi baĢlayan bir genel sürecin içerisine süje dâhil edilmek istenmiĢ dolayısıyla ilk okuma sonrası Ģiirin Ģerhi okunmuĢtur. (Bu Ģerhin okunmasıyla sürecin nasıl devam ettiği ilerde gösterilmiĢtir.) Yukarıdaki Ģiirin Ģerhi daha önce Atabey KILIÇ tarafından yapılmıĢtır. 3 Atabey KILIÇ, çalıĢmasında Ģiirin Ģairi hakkında kısaca bilgi verdikten sonra bir Ģiiri yorumlamadaki güçlüklerden, özellikle Ģiire herhangi bir sıfatı vermenin güçlüğünden bahsederek Ģiir karĢısında nelere dikkat edileceğinin standardı olmadığını belirtir. Bir Ģiiri yorumlamada eklektik tavrın büyük ihtimalle anlamaya yararlı olabileceğini ifade ederek çalıĢmasında konu edindiği Ģiirle ilgili kendi düĢüncelerini aktarmak niyetinde olduğunu vurgular. Metni “baĢkalarından daha iyi” anladığı iddiasında olmadığını özellikle vurgulayan Kılıç’ın Ģiir karĢısındaki düĢünceleri Ģöyledir: “Ey hükümdar senin yüzünün güzelliğini göreyim de ondan sonra öleyim. Sana kavuşmaya susamışım, ulaşayım da ondan sonra öleyim” Ģeklinde aktarabileceğimiz matla beyti görüleceği üzere dînî birtakım telmihler taĢımaktadır. Anahtar kelimelerden olan “cemâl”, Allah’ın yüz güzelliği “cemâl-i mutlak” karĢılığındadır. Kitab’ın anlattığına göre biz cemâl-i mutlak’ı ilk kez “elest bezminde” görmüĢüz. Ġkinci görüĢ ise mîzandan sonra Ģâyet cennet nasip olur ise söz konusu olabilecektir. Sadece bu telmihten dolayı klâsik Ģerh usûlünde düĢünecek olursak sayfalar tutacak mâlumâtı sıralamamız mümkündür. Klâsik kültüre âit, pek çok kiĢinin rahatlıkla tahmin edebileceği bu bilgiler, muhtemelen Ģairin de bilgisi dâhilindedir. 3 Atabey Kılıç, age, s. 466–469. Bir Gazel Karşısında Süje veya… 319 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer 2010 Buradan en az Ģair kadar okuyucun da bu beytin arka plânında bulunan bilgilere vâkıf olması gerektiği anlaĢılacaktır. Ġkinci mısrada da “visâl” kelimesi anahtar olarak bulunmaktadır. Visâlin dünyevî anlamından ziyâde dînî anlamının ağır bastığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu konuda da sayfalar dolusu bilgi aktarmak mümkündür. Eklemek istediğimiz son bir husus, Hz. Peygamber’e atfedilen “Ölmeden önce ölünüz” meâlindeki ifâdenin hem beyitle, hem de Ģiirin bütünüyle ve redifle doğrudan alâkasıdır. Nefis terbiyesi esâsına dayanan bu veciz ifâde, kâmil insan olmanın öncelikle mâsivâ yani Allah’tan gayrı her Ģeyden geçmek Ģeklinde kabaca özetlenebilir. Cemâl-i mutlak’ı görmek için, vuslata ermek için önce nefis terbiyesi yapmak gerekir. Beyitteki zıtlık, Ģairin ölümü Ģarta bağlamasıdır: önce cemâl, visâl, sonra ölüm. Ölmeden önce ölmek, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğünde “Kalpte, Allah’tan gayrı bütün istekleri yok etmek. Bu, isteğe bağlı (irâdî ölümdür); mecbûrî ölüm (son nefesle ölüm ) değildir. Bu şekilde kendi irâdesiyle ölenler ma’nâ âleminde yeni bir yaşantıya kavuşurlar. Âb-ı hayât denilen ölümsüzlük suyu da işte budur.” Ģeklinde tarif edilmektedir. Beyitten de Kadı Burhaneddin’in âb-ı hayât peĢinde olduğunu yani mâ’nâ âleminde yeni bir hayata kavuĢmayı arzuladığını anlamak mümkündür. Ġkinci beyit zaten bu fikrimizi destekleyen güçlü bir delildir. Yunus Emre’nin “Âşıklar yoldaş olup sâdıklara yâr olmadun Ölmezdin öndin ölmedin ışk neylesün senün ile” beytinde de anlatmaya çalıĢtığı Ģey aĢktır. Kadı Burhâneddin’in yukarıya aldığımız gazelinde aĢk kelimesi bir defa geçmektedir. Fakat Ģiirin tamamında ortak konu aĢktır, daha doğrusu Ġlâhî aĢktır. Biz sözü daha fazla uzatmadan temas etmeyi düĢündüğümüz dördüncü beyte göz atmaya çalıĢalım. “Ezel meclisinde senin güzelliğinin aşkı, ruhuma ulaştığından beri ( ben sana) eremedim, varamadım; ulaşayım ondan sonra öleyim. ” Beytin anahtar kelimesi “bezm-i ezel” dir. Kur’ân-ı Kerîm’de A’raf Suresi 172. âyette anlatıldığına göre ruhlar âleminde Cenâb-ı Hak bütün ruhlara “Elestü bi-Rabbiküm (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?)” diye buyurunca, hepsi birden “Belâ (evet) ” Ģeklinde cevap vermiĢler ve bu yolla ruhlar, kıyamet günü “Biz bundan habersizdik.” dememeleri için birbirlerine Ģâhit tutulmuĢlardır. Ku’ân- ı Kerîm’de anlatılan bu sahneye sûfîler “bezm-i elest” veya “bezm-i ezel” de demiĢlerdir. Kadı Burhâneddin de bu meclise iĢaret etmekte ve bütün ruhların Cenâb-ı Hakk’ı ilk kez görüp âĢık oldukları o âna telmihte bulunmaktadır. Can kelimesinin Arapça ruh anlamında olduğunu hatırlatırsak, aĢk ve hüsn kelimeleriyle bezm-i ezel terkibi 320 Resul KAYA Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer 2010 de bu sahneyle ilgili telmihi pekiĢtirir. Ġkinci mısradaki irimemek, varamamak ruhlar âleminden sürgünlüğümüzün ifâdesidir. Sûfilere göre mâlum olduğu üzere bizler Allah’ın huzurundan dünya hapishânesine gönderilmiĢ bulunmaktayız. Ruhumuz da ten kafesinin içerisine hapsedilmiĢtir. Bu dünyada iken Allah’ın hüsnünün aĢkına eremememin, varamamamın pek çok sebebi vardır. Sûfî terminolojisinde kesrette kalmak ya da mâsivâdan geçememek diye adlandırılan bu hâl Yunus’un ifadesiyle “hayvan” olma hâlidir. Ġrmenin, varmanın anahtarı âĢık olmaktır veya âĢıklık hâlidir. Yine Yunus’un ifadesiyle “Ölen hayvandurur âĢıklar ölmez”. ÂĢık olmak için ise, öncelikle dünyadan, bedenden ve Allah’ı unutturacak her Ģeyden vazgeçmek gerekir. Pek çok tarikatin, tarikate kabul merâsimindeki sembolik “baĢ kesme âyini” iĢte bu, Allah’ı unutturacak her Ģeyden vazgeçmeye olan arzuyu da gösterir. Yani böylece, hayvan olan kısım gidecek, “âĢık”(insan) olan kısım ortaya çıkacaktır. Bu yolla baĢ gözü kapanacak, kalp ya da gönül gözü açılacak; baĢ dili kesilecek, kalp veya gönül dili açılacak ve nihâyet baĢ kulağı kapanacak, can kulağı açılacaktır. Bu Ģekilde nefis sembolik de olsa öldürülecektir. Mûtû kalbe en-temûtu yani, “Ölmeden önce ölünüz.” BeĢ beyitlik bu gazele baktığımızda öncelikle ön planda hemen herkesin rahatlıkla anlayabileceği dünyevî veya sığ bir mânâ bulunur. Fakat kelimelerin sıralanıĢına, ikinci, üçüncü anlamlarına biraz daha dikkat edildiğinde görülecek ola Ģiire asıl değerini veren arka plândır. Burada Ģiirin tamamına hâkim olan dînî ve daha doğrusu tasavvufî tablolar görürüz. Bütünlüğe dikkat edildiğinde, elest bezminden baĢlayıp dünyadaki, insan-ı kâmil olma mücâdelesini de içine alan insan hikâyesini görürüz. Elhak nefsini bilen Rabbini de bilir. Klâsik kültürün çok önem verdiği kâmil insan olma gayreti, günümüzde belki anlaĢılmaktan bile çok uzaktır. Biliyoruz ki bu kültüre dâhil olan atalarımız hangi meslekten, milletten ve meĢrepten olurlarsa olsunlar, Ģöyle böyle bu gayretin içerisindedir. Tabiîdir ki Kadı Burhâneddin de kültürümüzün Anadolu sahasındaki oluĢumunda hizmetleri bulunan önemli bir kiĢi olarak bu gayrete yabancı değildi. Aldığı dînî eğitim, büyük ihtimalle, Ģiirlerinde gördüğümüz tasavvufî söylemleri de beslemiĢtir. Sözü daha fazla uzatmadan sadece bu gazelden hareketle Kadı Burhâneddin’in Ģiirlerinde dinî alt yapının fazlasıyla bulunduğunu söylememiz mümkündür. Fakat bu yönün tasavvufî sıfatı ile nitelendirilip nitelendirilmeyeceği hususunda tereddütlerimiz vardır. Öncelikle bu son sıfatın bütün devirler, isimler, meslek ve meĢrepler göz önünde bulundurularak sağlam bir tarifinin yapılması lâzımdır. Tasavvufî Ģiiri, bir tarikat veya tekkeye mensup kiĢilerce yazılmıĢ dînî nitelikli Ģiirler olarak kabaca kabul edecek Bir Gazel Karşısında Süje veya… 321 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer 2010 olursak, hakikati belki de sadece bir yönünden tutmuĢ oluruz. Bu hâlde Kadı Burhâneddin’in Ģiirlerine tasavvufî sıfatını vermek söz konusu olamaz. Dînî içerikli Ģiirlerin hepsine tasavvufî sıfatını yapıĢtıracak olursak, o zaman edebiyatımızda bütün devirler içerisinde bu anlamda dînî olmayan Ģiir yazmıĢ birkaç isim kaldığını görürüz. Hâl böyle olunca terimlerin içini doldurmanın ne kadar mühim olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Netice itibarıyla Ģiiri anlama hususunda bize kalan, Ģu meĢhur ifâdeye sığınmak olacaktır: “El-mâ’nâ fî-batni’Ģ-Ģâir”. Mânânın da “sırr-ı ekber” veya “âĢikar sır” olduğunu tekrar edersek bir metni anlamanın ne kadar güç olduğunu tekrara herhâlde lüzum kalmayacaktır.” 4 Şerhten/Açıklanmadan/Yorumdan/Çözümden Hareketle Okumayla Akla Gelen Sorular ġaha kelimesinden yaratıcının anlaĢılmasının nedeni nedir? Ġlk Okuma baĢlığı altında söylendiği gibi Ģah tamamen Ģairin hayal dünyasında veya kendi dünyasında mevcut biri, sadece Ģairin bildiği biri, çok özel biri olamaz mı? Bundan hareketle Ģair bu Ģiiri herhangi bir yere yazıp Ģah dediği kiĢiye doğrudan veya dolaylı olarak ulaĢtırmıĢtır diyemez miyiz? Bu Ģiirin ne amaçla kime yazıldığı konusunda elimizdeki bilgiler ne kadardır? Yaratıcıya yönelik dua, istek varsa ve bu da Ģiirde hakim olan duygu, düĢünce ise neden Ģair seslenme ünlemlerini çok kullanmamıĢtır? Neden sadece “Ģaha” kelimesiyle seslenmiĢtir? Bu durum diğer taraftan yaratıcı dıĢında hitap edilebilir kiĢiler-varlıklar için de geçerlidir. “SusamıĢam visalüne” ile baĢlayan mısra güçlü bir duyguyu vermesi açısından seslenilenin yaratıcı olduğu düĢünülebilir. Zira ancak yaratıcıya böylesi bir duygu beslenebilir. Diğer yandan Ģairin yaratıcı dıĢında birisine böylesi bir duygu besleyebileceğini yine de unutmamak gerekir. Ġkinci beyitte leb, saç gibi unsurlar yaratıcı dıĢındaki varlıklara aittir. ġairin leb, saç gibi unsurlarla yaratıcıyla nasıl bir ilgi kurduğu açık değildir. Yine aynı beyitte âb-ı hayatın ilâhî aĢkla ilgisinin ne olduğu belli değildir. ġairin ölme fiilini istemesi karĢısında ölümsüzlük suyunun olduğuna inanması tam anlaĢılır değildir. Üçüncü beyitte Ģairin düĢünde neyi, nasıl gördüğüne değinilmemiĢtir. Yaratıcıyı düĢte görmek mümkün müdür? Böyle bir rüyayı kim görmüĢtür? Kaç kiĢi görmüĢtür? Bu soruları cevaplamak zor gibidir. Diğer taraftan yaratıcının rüyada görülmesi gibi önemli bir 4 Atabey Kılıç, age, s. 466–469. 322 Resul KAYA Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer 2010 olayın üçüncü beyte bırakılması Ģair açısından anlaĢılmayacak bir durumdur. Yaratıcının insanla beraber olması gibi güzel bir Ģeyin öncelikli anlatılması gerekmez mi? Yoksa Ģair kimi gördüğünden emin değil mi? Rüyasını tabir etmek istemesi bundan mı kaynaklanmaktadır? “Ben seni benimile görüridim” ne demektir? Rüyası sonunda Ģairin hangi duygu ve düĢünceleri yaĢadığı belli değil. Hem böylesi bir rüya yorumlanmak istenmez mi? ġair niçin sürece bırakmıĢtır? Akla gelen bir soru da Ģu: Neden Ģair, rüyasını kendi yorumlamak istiyor? Bu neyin göstergesidir? Dördüncü beyitte seslenilenin yaratıcı olduğu daha belirgin gibidir. Bezm-i ezel terminolojik olarak ruhlar âlemiyle ilgilidir. Ruhlar âlemi denilince Kuran-ı Kerim’de Araf süresinin 172. ayeti akla gelmektedir. ġairin bu ayette anlatılanlara telmih yaptığı anlaĢılmaktadır ama yine yaratıcıya seslenildiği ile ilgili kesin bir bilgi yok. ġair sevdiği kiĢiyi ne kadar sevdiğini hem miktar hem zaman olarak belirtmek için bezm-i ezel kullanımı seçmiĢ olamaz mı? Sevdiğine “Ben seni ezelden beri seviyorum.” demiĢ olamaz mı? “Ben seni severim ezel ezeli/ Bana cefa etme dünya güzeli (Karacaoğlan)” 5 ifadesi gibi bir kullanımı tercih etmiĢ olamaz mı? Birisini çok sevmek anlamında kullanılan “sonsuza dek sevmek” ifadesi “ezelden beri sevmek” ifadesinden farklı bir anlamda mıdır? Ġki ifadenin de anlamı, vurgusu aynı değil mi? Ruhların sonsuza dek var olup birbirlerini sevme durumu söz konusuyken, birbirlerini ezelden beri sevme durumu neden söz konusu olmasın? Kadı Burhaneddin’in dindar kiĢiliği göz önünde tutulursa ezelden ebede ancak yaratıcının sevilebileceği, sevilmesi gerektiği, zorunluluğu, inancı akılda yer etmesi gereken düĢüncedir. Kaldı ki mümin olan herkes için bu durum tartıĢılmaz gerektir. Ancak yaratıcı çok sevilir, ezelden ebede kadar sevilir. Ama bu durum insan olan biri için baĢkaları çok sevildiği zaman sevilen kiĢiye ezelden ebede kadar onun sevileceği ifadesini kullanmayı engeller mi? İki Okuma Sonrası İlk Durum: Tam Anlama Yukarıdaki iki okuma sonrası süjenin dünyasında olan Ģey Ģiirin tam anlamının açık olarak anlaĢılamıyacağı kanaatine varmak olmuĢtur. Ġki okumadan sonra edebî bir eserden neyin nasıl anlaĢılacağı meselesinin kolay halledilebilir bir mesele olmadığı bir kez daha düĢünülmüĢtür. Burada bu durumun çalıĢma yapan kiĢiden kaynaklanmadığını önemle belirtmek gerekir. Diğer yandan Ģiirin 5 http://www.mcuma.com/ekitap/000065/000005.php Bir Gazel Karşısında Süje veya… 323 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer 2010 Ģerhini yapan süje de böylesi bir güçlüğün olduğunu yazısının sonunda belirtir. 6 Sanat eserinin her Ģeyden önce bireye ait olması, eserin tamamen anlaĢılmasını, hissedilmesini engellemektedir. Sanatçının birebir yaĢadığı Ģeyin sanatçı dıĢındaki süjelerde tamamen yaĢanmadığı/yaĢanamayacağı bir gerçektir. Böylesi bir gerçeklik varken edebî eserin niçin, nasıl ele alınacağını tamamen belirlemek zordur. Okumalar ve Hayal Gücü Bir önceki adımda bahsedilen tam anlamanın olmaması durumunda anlaĢılan Ģeyler hayal gücünün ürünü mü? Özellikle yukarıda bahsedilen ilk okumada süjenin yaĢadığı Ģey nedir? Hayal gücünün göstergesi ise bunun oluĢmasına neden olan Ģey nedir? Veya hayal gücünün okumalarda yeri olmalı mı, olmamalı mı? Bunun kontrolü nasıl olacak? Dahası böyle bir kontrol olmak zorunda mı? En önemlisi bu hayal gücü kimin? ġairin mi, eseri okuyanların mı? Yoksa bu yaĢananlar tamamen farklı bir Ģey mi? Hepsinin hayal gücünün kesiĢmesi midir, ayrıĢması mıdır? En önemlisi metnin ilk okunması ve sonrası okumada süjede asıl olup biten, bu olup bitenin de niteliği ve niceliği nedir? Metnin İlk Okunma Zamanı, Süjenin İlk Okuma Zamanı Süjenin zihninde canlanan bu düĢünceler süjeyle mi alakalı? Bu durumda metnin ilk okunma zamanında yaĢanılanların hükmü nedir? Hele metni ilk okuyan süjenin/süjelerin yaĢadıklarının bir hük mü, bir önceliği var mıdır? Metinle ilk karĢılaĢan süjeleri böyle bir durumda nereye koyacağız? Edebî eserin ortaya çıktığı zaman ile bu eserin sonraki zamanlarda ilk okunması aynı anlamda mıdır? …üstü Okuma Görülüyor ki bir edebî eser karĢısında bütün bir tavrın nasıl olacağı konusunda bir netlik oluĢturulamıyor. Edebî eser karĢısında süje her zaman ayrı bir özele bürünebiliyor. Edebî eseri süje istediği gibi ele alabiliyor. Edebî eseri okuyan süjenin metin karĢısına kendisini istediği gibi koyması kabul edilecek doğru tutumdur. Bu noktada edebî bir eseri okumanın zaman üstü, mekân üstü, sanatçı üstü her türlü Ģeyin üstü özelliklerde olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaz mı? Okuma ve 6 Atabey Kılıç, age, s. 469. 324 Resul KAYA Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer 2010 anlama noktasında süjenin aĢkın bir konumda olduğu anlaĢılmaz mı? …üstü okumayı ancak süjenin yapacağı gerçeği belirmez mi? Sonuç veya Sürecin Devamlılığı Edebî bir eserle ilk karĢılaĢan süje bundan sonra iç içe girmiĢ eylemlerle bu okumayı devam ettirebilir veya bırakabilir. Bu anlamda dıĢtan veya süjenin kendi içerisinden okuma ve anlama noktasında birçok uyarıcı gelebilir, gelmeyebilir de. Bu noktada dıĢtan gelebilecek uyarıcılara zemin oluĢturmak, önceden baĢlayan genel sürecin devamlığı içine diğer süjelerin dahil olup olmayacağını görebilmek açısından yazının geldiği aĢama sonuç aĢamasıdır. Diğer yandan süreç zaten süjede devam edecektir. Süjede Devam Eden Sürece Dair Bir Gazel Karşısında Süje Adlı Yazının Ele Alınması Metnin giriĢ bölümünde edebiyatla ilgili bir metinle ilk karĢılaĢma anında, sonrasında süjede neler olup bittiğinin sorgulanmak istediği görülmektedir. Oysa herhangi bir sanat eseri karĢısında süjede ne olup bittiğinin sorgulanması yapılarak yazıya baĢlanabilirdi. Bununla ilgili olarak mesele, sanat eserinin türünün ne olduğuna değil herhangi bir sanat eseriyle ilk karĢılaĢmayla olup bitenle veya devam edenle alakalı olduğuna getirilebilirdi. Zira sanat eserinin türünden ziyade onunla ilk karĢılaĢma bütün sürecin Ģekillenmesine etki eden en temel unsurdur. KarĢılaĢma olmasa hiçbir Ģekilde süreç baĢlayamayacaktır. ÇalıĢmanın amacında belirtilen sürecin yöntem olarak kullanılıp kullanılmayacağı ifadesinden pratikte böyle bir Ģeyin olmadığının kabul edildiği anlaĢılmamalı. Yapılmak istenenin sanat eserini değerlendirmede sürecin etkisinin daha çok vurgulanmasına dikkat çekmek olduğudur. Metinle ilk karĢılaĢma öncesi zihnî durumda belirtilen hayatın her bir süje için kendince özel anlam ifade ettiği düĢüncesinin herkeste oluĢtuğunu veya oluĢmuĢ olduğunu kabul etmek sorgulanabilir bir tutumdur. Acaba her süje gerçekten hayatın anlamı noktasında kendisine özel bir yer ayırıyor mu? Kaç süje böyle düĢünüyor? Böyle düĢünmeyen süje acaba var mı? Onlar kendi varlıklarını nasıl görüyor ve anlamlandırıyor? Metinle ilk karĢılaĢmada süjede sürecin baĢlaması için bir hazır bulunuĢluk olmadan okumaya baĢlamak gerektiği ifadesi anlam karıĢıklığına yol açabilir. Zira bir metin var olsun olmasın süjenin her zaman zihnî bir hazır bulunuĢluğu vardır. Bu hazır bulunuĢluk olmasa zaten hiçbir Ģey algılanmaz. Hazır bulunuĢluk yerine sanat eseriyle Bir Gazel Karşısında Süje veya… 325 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer 2010 önceden karĢılaĢmıĢ süjelerin zihnî faaliyetlerinden habersiz bir zihin ifadesini kullanmak daha doğru olurdu. Metni ilk okuma ve Ģerhten hareketle okuma baĢlığı altında verilen düĢüncelerin çağrıĢım hükmünde olması nedeniyle bunların niçin olduğu ve nasıl olduğu noktasında kritik yapmanın anlamlı olmadığını burada söylemek gerekir. Zira bu bölümlerde zihnin akıĢı, daha doğrusu süjede olup biten aynen olduğu gibi yazılarak kaydedilmek istenmiĢtir. “Ġki Okuma Sonrası Ġlk Durum: Tam Anlama, Okumalar ve Hayal Gücü, Metnin Ġlk Okuma Zamanı, Süjenin Ġlk Okuma Zamanı ” gibi baĢlıklarda önceki bölümlerde olduğu gibi süjenin sanat eseri karĢısında özel bir yerinin olduğu düĢüncesinin izleri vardır. Sonuçtan önceki bölümde -…üstü Okumada- de genel bir süje tavrının ne olduğu düĢüncesinin inanca dönüĢtüğü görülmektedir. Acaba bu durum sanat eseri olarak özel olarak kabul edilenin karĢısına ancak özel bir algının yakıĢacağı gerçeği Ģeklinde de ifade edilebilir mi? Sonuç/Süreç Süjede olup bitenin tam anlamıyla ne olduğu halen merak edilmektedir. Bir sanat eseri karĢısında süjenin kendi dünyasında yaĢadıklarının ötesinde herhangi bir Ģeyin konulup konulamıyacağı ise asıl merak edilendir. Tabii …üstü okumanın nasıl olduğu/olacağı da. Zorunlu Sonuç/Süreç Sanat eserinin oluĢturulmasında güzellik temel anlayıĢ olduğu gibi bu eser karĢısında alınacak tavrın genel özelliğinin de güzel olduğu tartıĢılmazdır. Bu anlamda sanat faaliyetinin her türlü aĢamasında güzelliğin izleri olduğunu kabul etmek kendinden zorunluluktur. Bu zorunluluğun ne demek olduğu daha doğrusu nasıl olduğu ilerde görülecektir. ÇalıĢmamızın amacı olan sürecin iĢlevselliğinin güzele zorunlu olarak nasıl bağlandığı ayrıca kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Süreçle ilgili düğümlenmelerin güzelle nasıl çözüldüğü anlaĢılacak, sanatın özünün güzel olduğu bir kez daha ortaya çıkacaktır. Bu çalıĢmanın Zorunlu Sonuç/Süreç baĢlığının önceki bölümleri yaklaĢık yedi ay öncesinde yazılmıĢtı. O zamanda çalıĢmanın geldiği nokta bir düğüm noktasıydı. Genel bir sürecin nasıl iĢleyebileceğini görmek açısından en baĢta düĢünülen çalıĢmayı geniĢ bir okuyucu kitlesine sunmak istenilmiĢ, bu imkân bulunamamıĢtı. Diğer yandan süjenin kendisinde süreç zaten devam etti. Yedi ay sonrasında klasik Ģiirimizde aĢk konusunu inceleyen bir derginin yayımlanacağı haberi üzerine çalıĢmaya tekrar dönülmüĢ, 326 Resul KAYA Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer 2010 farklı bir sürece yönelmiĢti. Bu süreçte çalıĢmayı aĢkla ilgilendirmek isteyen süje Ģiir karĢısında ilk karĢılaĢmasında estetik tavırdan ziyade daha çok bilgisel tavır takınmıĢ olduğunu fark etmesi üzerine bu isteğinden vazgeçmiĢ bu noktada da farklı bir düğüm yaĢamıĢtır. Hem çalıĢmayı bilinçli olarak bu yöne sürüklemek çıkarcı tavır olarak değerlendirilebilirdi. ÇalıĢma faydacı bir noktaya kayabilirdi. Süje her Ģey doğal sürecinde seyretsin arzusundaydı. Sonrasında Ģiiri estetik bir tavırla seyredip süreci estetik anlayıĢla devam ettirmek istemiĢ, çalıĢmasını bu noktada ele almaya koyulmuĢtur. Tamamen estetik bir tavır takınmadan sanat eseriyle ilgili bir çalıĢmanın ne kadar iyi olursa olsun eksik kalacağı inancını duymaya baĢlamıĢtır. Gelinen nokta estetik bir tavır almak gerekliliğiydi. Daha önce Ģiir daha çok bilgisel, kısmen estetik bir tavırla ele alındığından yeniden bu sanat eseri için tamamen estetik bir tavır almak zordu. En zoru estetik bir tavır olması için estetik tavır alınamıyordu/alınamazdı. Zira estetik tavır kendiliğinden olan bir Ģeydir. ÇalıĢmanın bu noktada da geldiği yer düğümdü ta ki güzel kelimesinin kendisinin hissedilip bütün düğümleri açmayı baĢlamasına kadar. Artık çalıĢmanın hareket noktası güzelin kendisiydi. Alınacak bütün tavırlarda güzel her yönüyle hareket ettiriciydi. Estetik Tavır veya Güzel Tavır “Ġnsanın, belli bir estetik değere sahip nesne ya da sanat eserlerine, sanatın bizatihi kendisine, onun aslî değer ve algısal niteliklerine kıymet takdir edecek ve sonuçta estetik bir yaĢantı içinde olacak Ģekilde yaklaĢma imkanı veren, çıkardan bağımsız, anlam ve temaĢa zevki arayıĢıyla belirlenen duruĢ ya da zihin hâli” 7 ,“ereği kendinde bulunan, kendi dıĢında baĢka ereği olmayan tavır 8 ”, “pratik tavrın zıddı” 9 olarak tanımlanan estetik tavır sanat eseri karĢısında alınan diğer tavırlardan farklıdır. Yukarıda konu edindiğimiz Ģiire salt bir estetik haz almak için yönelebileceğimiz gibi Ģiirin Kadı Burhaneddin’in kendi yaĢantısıyla ilgisine veya âĢığın aĢkını nasıl yaĢadığı noktasına da yönelebiliriz. Bahsedilen bu tavırlardan ikincisi “bilgisel-düĢünsel” 10 , üçüncüsü “pratik-ahlâksal” 11 tavırdır. 7 Ahmet Cevizci, Paradigma Felsefe Terimler Sözlüğü, Paradigma Yayınları, Ġstanbul, 2000, s. 119. 8 Ġsmail Tunalı, Estetik, Ġstanbul, 1989, s. 25. 9 Ahmet Arslan, Felsefeye Giriş, Vadi Yayınları, Ankara, 1999, s. 202. 10 Ġsmail Tunalı, age., s. 24. 11 Ġsmail Tunalı, age., s. 24. Bir Gazel Karşısında Süje veya… 327 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer 2010 Bu açıklamalara göre çalıĢmada süjenin takındığı tavır daha çok bilgisel-düĢünsel tavır olarak gözükmektedir. Ne var ki burada bu tavırların birbirinden eserle karĢılaĢma noktasında ne kadar ayrıĢtığı noktasında belirli bir ölçüt olup olmadığını sorgulamak gerekir. Dahası bu tavırlar arasında bir dönüĢümün olup olamıyacağı da belirlenmemiĢtir. Bilgisel tavırla esere yönelen biri estetik haz alamaz mı? Yine pratik noktalardan ele alınan eserden haz olarak bir Ģeyler duyulamaz mı? Ana konumuza tekrar dönecek olursak çalıĢmamızı düğüm noktasına götüren estetik tavır alamamanın eksikliğinden yukarıda bahsetmiĢtik. Bu düğümü açan Ģeyin güzellik olduğunu da değinmiĢ ama bunun nasıl olduğundan bahsetmemiĢtik. Tıkanıklık noktasında güzel kelimesinin iç dünyamızda hissedilmesi üzerine metnin bu kelime açısından ele alınması kendiliğinden oluverdi. Bütün bir varlığın güzel olduğu, varlığa bu noktadan bakmak gerektiği zihin ve ruh dünyamızda oluĢuverdi. Ġllaki böylesi oluĢumlar daha önceden kendi dünyamızda, diğer süjelerin dünyasında olmuĢtur. Varlık noktasında çoğu kiĢi böyle Ģeyler hissetmiĢtir. Sanat eserleri karĢısında da bu hissediĢler olmuĢtur. Burada bahsedilen sanat eseri karĢısında da böylesi bir his vardır. Güzelin kendisini düĢünüp hissetmek kapıları açıverdi. Ġçimizin güzellik anlayıĢıyla kaplanması sonucu Ģiirle iç dünyamızda hemen bir bağ kuruluverdi. Bu duygu ile gerçek sanat eserinin amacının güzeli aramak olduğu düĢüncesi zihinde bir kez daha beliriverdi. Bu belirmeyi bütün insanlık tarihinin güzele, mutluluğa, iyiye, doğruya ulaĢmak gayretinden baĢka bir Ģey olmadığı düĢüncesi takip etti. Ġnsanlık tarihi güzele, güzelin özüne ulaĢmak gayretinden baĢka zaten neydi? OluĢ kuramıyla baĢta Platon, Aristoteles olmak üzere Hegel, Nietzsche gibi büyük filozofları etkileyen 12 Herakletius evrende zıtların bir araya gelmesinden harmony/uyum oluĢtuğunu, bu uyumun da doğal olarak sanattaki uyumu meydana getirdiğini düĢünmüĢtü. 13 Aynı harmony düĢüncesini Empedokles de taĢımıĢ, diğer yandan pythagorasçılar evrende sayılara dayalı bir uyumun olduğunu düĢünmüĢtü. 14 Güzellikle iyiliğin aynı olduğunu Xenophon ve Platon söylemiĢ 15 , dahası Platon sonraki yaĢamında Elea Okulu özellikle de Pythagorasçılardan etkilenerek güzelliği formel-geometrik formlarda 12 Ahmet Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi 1 Sokrates Öncesi Yunan Felsefesi, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul, 2009, s. 208–209. 13 Ġsmail Tunalı, Grek Estetik’i, Remzi Kitabevi, Ġstanbul, 2007, s. 56. 14 Ġsmail Tunalı, age, s. 57. 15 Ġsmail Tunalı, Estetik, s. 132. 328 Resul KAYA Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer 2010 aramıĢ, güzel olan salt geometrik-formlardır diyerek önceki güzellik anlayıĢını değiĢtirmiĢ 16 , ama Ahmet Arslan’ın 17 Whitehead’den naklettiği “Bütün felsefe tarihi Platon’a düĢülmüĢ dip notlarından ibarettir.” cümlesiyle nitelenen bu filozof güzelin öneminden, güzelin kendisinden, kendinde güzelden vazgeçmemiĢtir. Platon’un öğrencisi Aristoteles de güzeli, bir orantı, matematik olarak belirlenebilen bir kavram olarak ele almıĢtı. 18 “Bundan baĢka, “güzel” ister bir canlı varlık, isterse belli parçalardan oluĢmuĢ bir nesne olsun, sadece içine aldığı parçaların uygun düzenini göstermez. Aynı zamanda onun geliĢi güzel olmayan bir büyüklüğü de vardır. Çünkü güzel, düzene ve büyüklüğe dayanır. Bundan ötürü ne çok küçük bir Ģey güzel olabilir, çünkü kavrayıĢımız, algılanamayacak kadar küçük olanın sınırlarında dağılır, ne de çok büyük bir Ģey güzel olabilir. Zira o, bir kez de kavranamaz; bakanda birlik ve bütünlüğü sağlayamaz.” 19 ifadesiyle güzeli tanımlayan “Platon’la birlikte Yunan dünyasının yetiĢtirmiĢ ve bütün felsefe tarihinin görmüĢ olduğu en büyük filozofu” 20 Aristoteles sonraki devirler açısından önemli bir tespit 21 yapmıĢsa da güzellik unsurunu o da kayda değer görmüĢ, güzeli vazgeçilemez olarak değerlendirmiĢti. Sonraki zamanlarda da güzellik teorileri oluĢturulmuĢtur. Shatfesbury, Kant, Schiller, Schelling, Hegel gibi baĢta bu kiĢiler olmak üzere bu alanda önemli kuramlar geliĢtirilmiĢtir. 22 Platondan beri oluĢturulan bu güzellik teorilerinin çoğu metafizik karakterdedir. 23 Bu teoriler güzelliği mutlak, soyut anlamında düĢünürler. Ancak zamanla güzelliğin böyle soyut bir ideye bağlanmadan, sanat yapıtının somut varlığına dayanarak güzelliği temellendirmek gerektiği teorisi-aynı zamanda yöntemi- anlayıĢı hâkim olur. Nicolai Hartman’ın ontolojiden faydalanarak oluĢturduğu bu teoride/yöntemde sanat ontolojisi teorisi/yöntemi denilen sanat yapıtını, somut varlığa dayandırmak, bunu yaparken de idealiteyi göz ardı etmemek, ikisi arasında(somut varlık-idealite) heterojen bir yapının, ilginin olduğunu kabul etmek gerektiği anlayıĢına hâkim olan 16 Ġsmail Tunalı, Grek Estetik’i, s. 58–63. 17 Ahmet Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi 2 Sofistlerden Platon’a, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul, 2008, s. 174. 18 Ġsmail Tunalı, Grek Estetik’i, s. 64. 19 Aristoteles, Poetika (çeviren: Ġsmail Tunalı), Remzi Kitabevi, Ġstanbul, 2005, s. 27–28. 20 Ahmet Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi 3 Aristoteles, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul, 2009. s. xiv. 21 Ġsmail Tunalı, Grek Estetik’i, s. 65-66. 22 Ġsmail Tunalı, Estetik, s. 132 vd. 23 Ġsmail Tunalı, age, s. 165. Bir Gazel Karşısında Süje veya… 329 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer 2010 yeni bir ontoloji-sanat ontolojisi- alanı oluĢmuĢtur. 24 Bu ontolojinin amacı “sanata ya da sanatçıya ilkeler, yöntemler dikte etmek ya da bir sanat eleĢtiricisi olmak değildir; sanat adını alan varlık- alanını anlamaktır; bu varlık-alanının, insanın varlık-yapısında, varlık- bütünündeki yerini göstermektir.” 25 Sanat eserinde güzel unsurunun nasıl belirleneceğini gösteren bu anlayıĢın temelinde, güzellik ne yalnız realiteye ne de yalnız idealiteye aittir anlayıĢı vardır. “Güzel, güzel olarak ne yalnız arka plandadır, ne de yalnız ön plandadır, tersine yalnız ikisinde birden bulunur.” 26 Güzele Aşk, Metinle Asıl Karşılaşma Görüldüğü gibi meselenin özü eski çağlardan günümüze kadar aynı. Her Ģey güzellikte baĢlıyor, yine güzellikte devam ediyor. Sonrasında da güzellikte devam edecek. Hartman güzelin nasıl ele alınacağı noktasında tespitleri önemlidir. Ama asıl önemli olan bu birlikli yapıyı yine süjenin fark etmesi değil midir? Süje varlığa bu nazarla bakmadığı sürece onu tam anlamıyla nasıl görecektir? Süje güzel düĢünüp varlığa bu nazarla bakmadığı sürece bu birlikli güzeli görebilir mi? Burada asıl önemli olan süjenin güzel düĢünmesiyle sanat eserinin varlığının anlaĢılmasıdır. Süjenin güzel düĢünmesi varlığın hepsine güzel nazarla bakmasını getiriyor. Varlığın her parçasını ayrı ayrı temaĢa ettiriyor. Çoklukta birlik olduğunu seyrettiriyor. Yüce’nin ayrı ayrı tecellileri olduğunu yaĢatıyor, bundan zevk-estetik zevki aĢan- duyuruyor. ÇalıĢmaya konu edinilen Ģiire bu yönde bakıldığında Ģiirin kapılarının kendisini açtığını görülmüĢtür. GörülmüĢtür ki Ģiir güzelden/yüceden izler taĢıyor. Güzele aĢkı anlatıyor, bunu yaparken de yine yücenin güzel tecellilerinden hareket ediyor. UlaĢılmak istenen Ģey güzel, ulaĢılacak yol da güzel, bu yoldaki her unsur da güzel. ġiirle bu ikinci karĢılaĢmanın süje tarafından asıl olarak nitelendirilmesi bu noktada daha anlamlı görünmüĢtür. Zira süje ilk karĢılaĢmayı eksik olarak değerlendirmiĢtir. Güzel Okuma Metinle bahsedilen bu asıl karĢılaĢmanın sonrasında doğal olarak Ģiirin okunması da ilk okumadan farklı bir boyutta seyretmiĢtir. Bu okumanın asıl özelliği güzel okumadır. Güzel okumadan kasıt 24 Ġsmail Tunalı, Sanat Ontolojisi, Ġnkılâp Kitabevi, Ġstanbul, 2002. 25 Takiyettin MengüĢoğlu, Felsefeye Giriş, Remzi Kitabevi, Ġstanbul, 2005, s. 213. 26 Ġsmail Tunalı, Estetik, s. 165. 330 Resul KAYA Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer 2010 öncesinde söylediğimiz gibi Ģiire güzelliklerin tecelli ettiği bir unsur olarak bakma tavrıdır. Bu tavırla bakıldığı zaman Ģairin yaratıcının güzelliğini, kendi Ģahsından varlığa bakarak yaĢadığı anlaĢılıyor. Diğer yandan Ģairin bu tavrı okuyucu süje tarafından güzeli aramada güzel bir tavır olarak değerlendiriliyor. Ġlk okumada seslenilen kiĢinin kim, ne olduğu noktasında belirsizlik olduğu anlaĢılmıĢtı. Bu okumada seslenilen kiĢinin yaratıcı olduğu açıkça beliriyor. Kaldı ki yaratıcı dıĢında birine sesleniyor olsa bile bu hitabı yücenin kendi güzelliğinin ayrı bir tecellisi olarak değerlendirmek gerekiyor. Şerhi Güzellikle Okuma Ġlk okuma sırasında oluĢan anlam belirsizliklerin bir anda güzel okumayla ortadan kalktığı gibi Ģerhten hareketle okumayla akla gelen soruların da ortadan kalktığı süje tarafından anlaĢılmıĢtır. Sayın KILIÇ’ın Ģerh/okuma/anlama faaliyetine bilgisel bir tavır alarak değil yine güzeli merkez alan bir yaklaĢımla yöneldiğimizde Ģiirin KILIÇ’ın söylediği gibi yaratıcı aĢkını iĢlediği görülmektedir. Güzel Okuma Sonrası Durum: Duyulan Haz/Tam Haz ġiirin bu Ģekilde yeniden okunmasıyla süjede mutluluk veren bir haz duyulduğu kesindir. Estetikçi bir yaklaĢımla ele alınan edebî bir eserin süjede oluĢturduğu en üst Ģey metni tam anlamadır. Kaldı ki metni tam anlama her zaman kolay ulaĢılacak bir nokta olarak görülmüyor. Esere estetik bir tavır almanın oluĢturduğu haz kuĢkusuz baĢka bir Ģeyle en azından tam anlamayla mukayese edilemez. Diğer yandan kendi dıĢında baĢka ereği olmayan tavır olarak bilinen estetik tavrın güzel düĢünen güzel görür, güzel gören her Ģeyden lezzet alır anlayıĢıyla iliĢkilendirilmesi varlığın herkes tarafından güzel görülebileceği zeminini oluĢturması açısından önemlidir. Güzeli Sürekli Yaşama/Hazzın Kesilmemesi, Aşkınlık Varlıkta güzeli sürekli olarak yaĢayabilmek mümkündür. Güzellikten edinilen hazzın bu anlamda devamını sağlamak da imkân dâhilindedir. Ġnsanlar kendi benliklerinde bu hazzın devamını sağlayacak dinamikler oluĢturabilirler. Ama bu hazzın tam olarak ne olduğu, nasıl yaĢandığı bu çalıĢmanın hacmini aĢmaktadır. Güzelle yaĢanılan alakanın tam olarak ne olduğu çalıĢmanın hacmini aĢan ayrı bir konudur. Güzelin aĢk, iĢtiyak, alaka ile ilgili boyutlarının, ötelerle ilgisinin süjede nasıl mülahazalar oluĢturduğu çalıĢmayı, benliği aĢan noktalardır. Bir Gazel Karşısında Süje veya… 331 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer 2010 Hakem Süreci Yukarıdaki Bir Gazel Karşısında Süje Veya …Üstü Okuma; Sadece Güzel baĢlıklı yazının çıkıĢ noktası Ģuydu: “Herhangi bir süje(ben) olarak öyle veya böyle karĢılaĢmıĢ olduğum bir edebî eser karĢısında bütün bir benlik dünyamda olup biten nedir?” sorusunun cevabını sorgulamak. Bu hareket noktasının temelinde bu sorunun cevabının ne olduğu vardı. Bunun yanında bütün bir sürecin benliğimi bu anlamda nasıl yönlendirdiği diğer bir merak unsuru olarak kendiliğinden belirdi. Bunu takiben diğer süjelerin bir eser karĢısında kendi dünyalarında neler olduğu merakı, sonrasında da kendi benliğimle diğer süjelerin benlik dünyalarının süreç içerisinde birbirlerini etkileyip etkilemeyeceğini öğrenmek isteği oluĢuverdi. Bütün bunların sonucunda bütün süjelerin beraber bir edebî eser karĢısında bir anlam dünyası oluĢturup oluĢturmayacaklarını, sürecin bu anlam dünyasının oluĢmasında bir yöntem olarak kullanılıp kullanılmayacağını görmek isteği çalıĢmamızın konusunu oluĢturuverdi. Bu düĢüncenin pratiğe aktarılma sürecinde nelerin yaĢandığı ile ilgili tespitler yazımızın buraya kadar olan bölümünde bulunmaktadır. Yazımız yukarıdaki süreçleri geçirdikten sonra hakem sürecine gelmiĢ bulunmaktadır. Bir Gazel Karşısında Süje Veya …Üstü Okuma; Sadece Güzel baĢlıklı yazımız, düĢüncelerimizi diğer süjelere sunma imkânını bulduğumuz bir dergiye gönderilmiĢ, derginin iki hakemi tarafından ön değerlendirilmeden geçirilmiĢ, bu değerlendirmeler tarafımıza iletilmiĢtir. Öncelikle Ģunu belirtmeliyiz ki hakemlerin çalıĢmamızda konu edinilen Ģiire nasıl tavır takındıklarını göremedik. ġiiri merkeze alan değerlendirme yapacakları beklentisi bu anlamda boĢ çıkmıĢtır. Dolayısıyla Ģiirin bu süjelerce nasıl algılandığını/anlamlandırıldığını/yorumlandığını görmek isteği, hakemlerin bu yönde sürece dahil olmalarını beklemek de sonuçsuz kalmıĢtır. Sürecin Ģiiri esas alan değerlendirmeler, yaklaĢımlarla devam edeceği umuluyordu. Yukarıda geçen Kadı Burhaneddin’in Ģiirini merkeze alan yoğun bir sürecin yaĢanacağını umut etmiĢtik. Beklediğimiz gibi bir süreç olmasa da yine de süreç devam etmektedir. Hakem değerlendirmelerinin dikkate alındığı bir süreç içerisine girilmiĢtir. Görüleceği üzere yazımız baĢlayıp devam eden bir süreci içerdiği için yazının önceki bölümlerine herhangi bir ekleme yapılması çalıĢmanın formatını bozacaktır. Bu noktada yazımızla ilgili değerlendirmeler yapan hakemlerin düzeltme önerisi bulunduğu yerleri hem yazının bütünlüğünü bozmamak hem de sürecin nasıl devam ettiğini göstermek açısından değiĢtirmeyecek, bu önerilerle 332 Resul KAYA Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer 2010 ilgili düĢüncelerimizi, tartıĢmalarımızı buradan devam etmek suretiyle belirtip, düzeltmelere bu Ģekilde değineceğiz.  Bir Gazel Karşısında Süje Veya …Üstü Okuma; Sadece Güzel baĢlıklı yazımızı ortaya koyarken edebî bir eser karĢısında tavrın ne olduğu konusunun tartıĢmalı bir konu olduğu düĢüncesinden baĢlamıĢtık. “TartıĢmanın merkezinde edebî eserin ne olduğu, bu eser karĢısında süjenin özellikleri ve bunların süreçle olan ilgisinin hangi boyutta olduğu konuları vardır.” düĢüncesini belirtmiĢtik. Yazımızı hakemlerin birbirlerinden farklı olarak değerlendirdiklerini görmemiz edebî eserin süjelerce farklı algılanabileceğini doğrular niteliktedir. Zira bir düĢünce eseri farklı olarak algılanıyor, değerlendiriliyorsa hayli hayli bir sanat eseri süjelerce farklı algılanır, anlamlandırılır. Hakemlerden birisi makale değerlendirme kıstasları noktasında yazımızı yeterli bulup sadece süje tanımının yapılmamasını eksiklik olarak değerlendirmiĢtir. Yapılacak süje tanımının yazıyı daha akıcı hâle getirebileceğini vurgulamıĢ ki bu düĢüncesinde haklıdır. Yazımızda sıkça geçen süje Türkçe sözlükte konu, özne olmak üzere iki anlamda verilmiĢtir. 27 Bizim yazımızda “özne” anlamında kullanılmıĢtır. Gerek baĢlıkta gerek yazının genelinde “özne” kelimesini kullanmayı düĢünmüĢsek de Ġsmail Tunalı’nın 28 kitabında süje kelimesi kullanıldığı için felsefî anlamda genel kullanıma uygun olması açısından bu kelimeyi kullanmayı tercih ettik. Diğer taraftan hâlen özne kelimesinin kullanılabileceği zihnimizdedir, dahası yazıda süje kelimesi yerine özne kelimesini koyarak bir değiĢikliğin yapılması baskın gelmektedir. Ġlerleyen süreçte bu değiĢiklik yapılabilir. “Genellikle süje bir bilgi öğesi olarak anlaĢılır. Ġnsan bilinç sahibi bir varlık olarak, kendisinin dıĢında bulunan nesneleri kavradığı gibi, kendi varlığını, iç gözlemle de kendi bilincini kavrar. Bu kavramaya bilme adı verilir. Bilme olayında bu algılayan, kavrayan bilinç varlığına, ben’e süje dendiği gibi, algılanan, kavranan varlığa da obje denir.” 29 Ģeklinde süje’yi tanımlayan Tunalı, estetik bir obje karĢısında süjenin bilgi süjesinden çıkarak estetik süjeye dönüĢtüğüne değinerek estetik süje özelliklerinden bahseder. “Buna göre estetik süje, bir estetik obje’yi algılayan, onu kavrayan ve ondan estetik olarak hoĢlanan, ondan estetik haz duyan bilinç varlığı ben anlamına  Hakemlerin gerekli gördüğü teknik düzeltmeler; imlâ, noktalama vb. yazı üzerinde düzeltilmiĢtir. 27 http://tdkterim.gov.tr/bts/?kategori=verilst&kelime=s%FCje&ayn=tam 28 Ġsmail Tunalı, Estetik, s. 23. 29 Ġsmail Tunalı, age, s. 23. Bir Gazel Karşısında Süje veya… 333 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer 2010 gelir.” 30 ifadeleriyle estetik süje’yi açıkladıktan sonra süjenin obje karĢısındaki tavır alması noktasına konuyu getirir. Estetik tavır dediği bu tanımlamanın özelliklerine yazımızın önceki bölümlerinde değindiğimizden dolayı burada değinmeyeceğiz. Yazımızda çok basit bir anlamda bir Ģiir karĢısında bir süje olarak kendimizde, benliğimizde ne olduğu, sürecin benliğimizi nasıl Ģekillendirdiği, etkilediği noktasında durmak istedik. Daha önce değindiğimiz gibi yazımızın çıkıĢ noktasının bu olduğunu söyleyerek diğer hakemin değerlendirmelerine geçmek istiyoruz. Diğer hakem ise makale değerlendirme kıstasları noktasında yazımızı çoğu yönden yetersiz bulmuĢtur. Öncelikle konunun karıĢık olarak ele alındığını belirtmiĢ, konu baĢlığının uygun olmadığına karar vermiĢtir. Bu tespitlerle ilgili olarak Ģunları söyleyebiliriz: Her Ģeyden önce yazının baĢlangıcında bir konunun olduğundan bahsedebiliriz. Ancak dikkat edilirse yazının geneli bir konudan ziyade edebî bir eser karĢısında süjenin süreçte neler yaĢamıĢ olduğunu anlatır. BaĢlangıçta bir Ģiir karĢısında süjenin tavrının ne olduğu konusu var ise de sonrasında sürecin nasıl devam ettiği olduğu gibi kaydedilmiĢtir. Konu baĢlığı ve alt baĢlıklara da bu zaviyeden bakılması gerekir. Konu baĢlığı süjenin yaĢadığı bütün bir süreci özetler niteliktedir. Bu noktada konunun baĢtan ele alınması söz konusu olamaz. Zira baĢtan ele almak bütün bir süreç göstergelerini ortadan kaldırmak olacaktır ki biz de böyle bir Ģey olsun istemiyoruz. Bundan sonrası için meseleyi sistemli bir Ģekilde ele almak gerçekleĢebilir veya gerçekleĢmeyebilir. Daha önce söylenildiği gibi sürecin nasıl devam edeceği bilinmemektedir. Aynı hakem estetikle ilgili kaynakların görülmediği hükmüne varmıĢ ki öncelikle alanında önemli kaynakların okunmuĢ olduğunu, bunların da kaynakçada belirtildiğini burada vurgulamak gerekir. Ġkinci olarak estetik alanıyla ilgili daha çok kaynağın olduğu gerçektir. Ama yazının amacı teorik olarak bir düĢünce eseri yazmak değil bir sanat eseri karĢısında bütün olarak nelerin olup bittiği- seyretmek/anlamak/sezmek/kavramak- sürecini yaĢamak isteğidir. Yine aynı hakemin Ģiirin Ģerhini anlamak için çeĢitli Ģerh kitaplarını tavsiye etmesi kabul edilebilecek bir tutumdur. Yalnız gönül isterdi ki hakem bu Ģiir hakkında kendi sürecinde ne olduğunu yazmıĢ olsun. Bu durumda Ģunu önemle belirtmek isteriz ki hakem bu Ģiir karĢısında bir tavır almamıĢ olabilir, buna da diyecek bir Ģey olamaz. 30 Ġsmail Tunalı, age, s. 23. 334 Resul KAYA Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer 2010 Hakemin yazıyı dilbilimsel, felsefî, estetik açılarından birinin seçilerek yeniden ele alınması noktasındaki tavsiyesi üzerine diyebileceğimiz Ģu ki yukarıda bahsedilen alanlar birbirlerinden tamamen ayrı alanlar değil. Dolayısıyla yazıyı bu alanlardan biri üzerine yoğunlaĢtırmak zorlama bir iĢ olur. Kaldı ki yazımızı herhangi bir minvalde devam ettirme gibi bir kaygımız olmamıĢtır. Bundan sonraki süreçte de ne olur bilemeyiz. Daha önce iki hakemin de birbirlerinden farklı olarak yazımızı değerlendirdiğini belirtmiĢtik. Bu farklılığın algı farklılığından kaynaklandığını da ifade etmiĢ, düĢünce eserleri karĢısında bile farklı algılar olabiliyorsa edebi eserlerin farklı algılanmasının hayli normal olduğu, dolayısıyla bu anlamda yazımızın çıkıĢ noktasının önemli bir temele dayandırılmıĢ olduğu hükmüne varmıĢtık. Yukarıda iki hakemin yazımızı birbirlerinden farklı noktalarda değerlendirdiğini göstermiĢ olmamız bu durumu daha da açıklar niteliktedir. Yazımıza bu Ģekilde bir hakem süreci eklenilmesi önceden düĢünülmüĢtü. Herhangi bir yönlendirme olmasın diye dergi editörüne böyle bir çalıĢma süreci içerisinde bulunulacağı söylenmemiĢtir. Amacımız her yönüyle doğal bir süreci yaĢamaktı. Hakemlerin de böylesi bir çalıĢmadan haberdar olmadığını düĢünüyoruz. Yazımızın formatından hareketle böyle bir sürecin yaĢanabileceği tahmininin yapılabileceğini düĢünmüĢtük. Dergi yönetimine, hakemlere bilmeden bir kusur ettiysek Ģimdiden özür dileriz. Amacımızın bir edebî eserin yaĢantımıza nasıl dâhil olduğu, olabileceği sorgusunu süreç içerisinde yapmak olduğunu tekrar önemle ifade etmek isteriz. KAYNAKÇA Aristoteles, Poetika (çeviren: Ġsmail Tunalı), Remzi Kitabevi, Ġstanbul, 2005. ARSLAN, Ahmet, Felsefeye Giriş, Vadi Yayınları, Ankara, 1999. ARSLAN, Ahmet, İlkçağ Felsefe Tarihi 1 Sokrates Öncesi Yunan Felsefesi, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul, 2009. ARSLAN, Ahmet, İlkçağ Felsefe Tarihi 2 Sofistlerden Platon’a, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul, 2008. ARSLAN, Ahmet, İlkçağ Felsefe Tarihi 3 Aristoteles, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul, 2009. Bir Gazel Karşısında Süje veya… 335 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer 2010 CEVĠZCĠ, Ahmet, Paradigma Felsefe Terimler Sözlüğü, Paradigma Yayınları, Ġstanbul, 2000. KILIÇ, Atabey, “Kadı Burhaneddin’in Bir Gazelinden Hareketle”, Klâsik Türk Edebiyatı Üzerine Makaleler, Turkish Studies Publication, Ankara, 2007, s. 466–469. MENGÜġOĞLU, Takiyettin, Felsefeye Giriş, Remzi Kitabevi, Ġstanbul, 2005. TUNALI, Ġsmail, Estetik, Ġstanbul, 1989. TUNALI, Ġsmail, Grek Estetik’i, Remzi Kitabevi, Ġstanbul, 2007. TUNALI, Ġsmail, Sanat Ontolojisi, Ġnkılâp Kitabevi, Ġstanbul, 2002. http://www.mcuma.com/ekitap/000065/000005.php http://tdkterim.gov.tr/bts/?kategori=verilst&kelime=s%FCje&ayn=ta m http://www.mcuma.com/ekitap/000065/000005.php